30 Haziran 2014 Pazartesi

İTALYA - MİLANO ve MAGGIORE GÖLÜ

Akdeniz ve Ege seven bir insan olarak İtalya, İspanya ve Yunanistan tatil yerleri içlerinde favorilerim oluyor genelde.

Bu tatil için hedefim Milano'ydu, çok yakın bir arkadaşımın şimdilik 1 yıllığına Milano'ya taşınması ile planları yapmaya başladık :) Açıkçası şehir olarak çok bir beklentim yoktu Milano'dan daha çok arkadaşımı görme kısmı ile ilgileniyordum, ama gidip gördükten sonra şehir olarak da gayet tatmin edici olduğunu söyleyebilirim.

Daha önceki İtalya gezileri için; Roma, Floransa, Cenova&Cinque Terre, Napoli&Pompei
Bu arada Venedik yazımı bulamıyorum, uçmuş sanıyorum siteden... Notlarımı kurcalayıp tekrar yazmaya çalışacağım.

Milano'ya nereden başlamalı bilemiyorum. Öncelikle şehirde 3 adet havalimanı bulunuyor, gitmeden kontrol edip araştırmanızda fayda var. Genel olarak en yoğun uçuşların olduğu Malpensa. Bunun dışında Bergamo ve Linate de var. Hepsinden şehre otobüs ile ulaşım var. Ayrıca tren ve taksi ile gidebilirsiniz elbette. Ben Pegasus ile Bergamo'ya uçtum ve Bergamo'dan şehir merkezine tren ile ulaştım, beni almaya gelecek arkadaşımı beklerken Milano Centrale istasyonunda Lanzera Cafe'de Caprese'nin tadına baktım. (İtalya'ya geldiğimi hissetmem için mozzarella yemem gerek :) ) Bergamo havaalanı olarak gerçekten Milano ile çok uyuşmayan bir havalimanı. Zaten sadece Pegasus ve Ryanair uçuyor oraya, buradan bile beklentinizin ne olması gerektiği malum.
İtalyanlar genel olarak oldukça yardımcı ve sıcakkanlı. Aslında bu İtalya'nın güneyinde daha belirgin olmakla birlikte Milano'da da oldukça iyi olduğunu söyleyebilirim. Güney İtalya'dan farklı olarak buradaki insanların daha bakımlı olduğunu ise söylemek mümkün. Özellikle şehir merkezinde market alışverişine çıkmış 60-70 yaşında teyzelerin bile makyajlı ve şık giyimli olduğunu görüyorsunuz. Erkekler ise hem çok şık, hem de centilmen. Hemen her yerde kadın olmanın pozitif ayrımcılığını yaşıyorsunuz :) Sırada sizden önde bile olsalar bir bayan varsa yer veriyorlar. Türkiye'de alışık olmadığınız bir durum olduğu için başta garipseme durumu oluyor ama sonra alışıyorsunuz bu prenseslik hissine :) Bunun dışında özellikle iş saatlerinde Milano merkezde gezdiğinizde "İtalyan kesim" takım elbise denilen şeyin ne olduğunu ve kimlerin giymesi gerektiğini anlıyorsunuz :) Evet Milano'da beyler bu takım elbiselerin hakkını veriyorlar :)

Neyse bu kadar toplumsal bilgi sonrası şehre geri dönüyorum :) Ben arkadaşımın evinin çok merkezi olmasının tadını çıkarttım. Ev Brera'da ve Brera şehrin ana meydanına çok yakın. Otel arayışında bunu göz önünde bulundurmanızda fayda var. Çünkü Brera'da kaldığınız zaman aşağıda anlatacağım şeylerden hiçbiri için bir taşıta binmeniz bile gerekmiyor.

Şehirde bir turist olarak öncelikli gitmeniz gereken iki yer var; Duomo ve Castello Sforzesco (kale). Duomo'ya çıkıp bir şehri tepeden görmeniz şart. Ayrıca Duomo meydanındaki cafelerden birinde oturup bir kahve içmenizi de öneririm. Kale ise bir mimari harikası, içine girip kaybolmanızda fayda var. Öyle diğer turistik Avrupa şehirleri gibi değil Milano. Haziran ayında gitmeme rağmen çılgın bir turist kalabalığı ile karşılaşmadım örneğin. turistik gezi gibi değil de şehir sakini gibi geziyorsunuz.








Duomo ile Castello arasındaki caddelerde ise alışveriş yapıyorsunuz. Alışveriş demişken Milano'nun modanın başkenti olduğunu iletmeye gerek yok sanırım. Uçakta sadece alışveriş için gelmiş olduğunu gördüğünüz bir çok insanla da karşılaşmanız mümkün. Bu arada en alışveriş yapmayacağım diyeniniz bile bir şey almadan dönemez. Bunu da söylemekte fayda görüyorum. Zira evet kendinizi kaybedeceksiniz...



Duomo'nun hemen yanında Galleria Vittorio Emanuelle II isimli kapalı çarşı benzeri çarşıya bir girmenizi öneririm. Bu devasa kapalı çarşı mimarisi ile çok etkileyici olduğu kadar içindeki mağazalar ve vitrinleri de çok ilgi çekici.

Ayrıca yine Duomo'nun arka tarafında alışveriş çılgınları için ilk hedef olması gereken Quadrilatero d'oro gidilmesi gereken bir diğer mekan. Bir çok sokaktan oluşan bu bölüm aslında Milano moda merkezi olarak kabul edilebilir. Hangi markalar var derseniz, ilk aklıma gelenler; Versace, Gucci, Kenzo, Prada, Valentino, Salvatore Ferragamo, Fendi, Celine, Hermes, Armani, LV, Chanel vs vs vs :) Hepsi bir arada :) Evet kendinizi kaybedeceksiniz, hazır olun :)

Milano'da bu mağazaların dışında beni en çok etkileyen bir diğer mağaza da Broletto caddesindeki Vespa store oldu. Aksesuarlar, vespalar hepsi gerçekten çok etkileyici. Bisiklete binmek konusundaki kabiliyetsizlik durumumda zaman ve tecrübeye bağlı bir değişiklik olması halinde ilk hedefim Vespa olacak...Rengi bile belli; gök mavisi... :(



Bunun dışında şehirde yapılması gerekenler;
  • Brera'daki sanat galerisini gezmek, Pinacoteca. Bence pişman olmazsınız.
  • Sempione parkına gidip uzun bir yürüyüş yapmak ve sonrasında çimlere uzanıp kitap okumak. Hatta yanınıza öğle yemeğinizi de alın, çimlerde yatın, uyuyun, etrafı izleyin ve şehrin tadını çıkarın. Yalnız park 9 gibi kapanıyor. Kapanıyor derken gerçekten kapanıyor, içeride kalırsanız bildiğiniz demir çitlerin üzerinden atlamanız gerekiyor. Başıma gelmedi ama tırmanmaya çalışanları gördüm.

Yemek İçmek
Geldik en önemli kısma... İtalya deyince akla ilk gelenler tabi ki makarna ve pizza. Takdir edersiniz ki 1 haftalık tatilimde her ikisinin de hakkını verdim. :)

Öncelikle İtalya'ya tam da dünya kupası döneminde gelmem oldukça keyifli oldu. Türkiye'de alışık olmadığımız ama hemen her Avrupa ülkesinde olan meydan kavramı ve Dünya kupası şerefine meydana kurulan dev ekrandan maç izlemek çok keyifliydi. Bizde bu kavramda sayılabilecek bir tek Taksim meydanı var, malum onda da toplanmak yasak... Grup maçlarının ikisinde İtalya'daydım (Kosta Rika ve Uruguay). Zaten gruptan çıkamadıkları için sonrasında kalsam da başka maçlarını izleyemeyecektim :) Uğursuz geldiğim de söylenebilir, zira 2 maçta da yenildiler, yenilmelerini istediğim için dileğimin gerçekleştiği de söylenebilir. Kupa favorim Uruguay olduğu için yenilmelerini istediğim doğru. :) Hatta Uruguay maçında Uruguay'ın golü sonrası ani mutluluk tepkimi baskılamak konusunda yaşadığım sıkıntı da bir gerçek... Neyse yeterince başarılı oldular bugüne kadar, Avrupa takımlarını desteklemiyorum, desteklemeyeceğim...



Ne diyordum, yemek evet :) Milano'da genel bir aperitivo kavramı var. Bu şu demek saat 18:00-20:00 arasında (saat restaurantlar arasında değişebilir) mekanlara gittiğinizde içki alıp ücretsiz yemek yiyebiliyorsunuz. Yani açık büfeden aldığınız aperatifler ücretsiz, sadece içtiğinize para ödüyorsunuz. Bu arada aperatif dediğime bakmayın yemekler hem güzel, hem doyurucu. Biz ilk gün Cafe Sans Egal isimli bir aperitivoya gittik. Şarap eşliğinde aperatiflerimizi yedik. Oldukça lezzetli ve keyifliydi. Bir diğer önerebileceğim aperitivo da Sempione parkının orada köşedeki Living. Bu arada arkadaşımın İtalyan arkadaşlarından zaman zaman tüyolar da aldım. İtalya'da bilmediğin bir restaurant'a gideceksen hep köşede olanı tercih et dediler, en güzeli o olurmuş :) Bir de İtalyanların aslında şu meşhur pötikareli masa örtülerini kullanmadıklarını, onu turistler sevdiği için restaurantların kullandığını belirtiler. Bu nedenle eğer masada o örtü varsa restaurant turistiktir gitme, İtalyanlar nerede yiyorsa orada ye dediler. :) (Aynı durum şu meşhur mavi-beyaz Yunan pötikareli masa örtüleri için de geçerliyse bugüne kadar baya yanlış yemekler yemiş olabilirim :( )


Pizza önerisi Brera'daki Momus. Çok pizzacı olmasam da çok beğendiğimi söyleyebilirim. Bu arada şu aşağıda semizotumsu yeşilliklerin arasında gördüğünüz peynir Burrata. İtalya deyince akla gelen Mozzarella ve Parmesan biliyorum ama bence asıl İtalyan peyniri Burrata ve Gorgonzola. Denemeden gelmeyin gerçekten pişman olursunuz.



Makarna her yerde güzel. En beğendiklerim Anema e Cozze ve Bellavista Cucina. Ben tercihimi hep deniz ürünlü makarnadan yana yaptım, değişik versiyonları da deneyebilirsiniz tabii.






Deniz ürününün dibine vurmak isterseniz; Pescetto. Barselona'daki La Paradeta'ya benziyor burası. Önce bir sıraya giriyorsunuz, sonra sıranız gelince önünüzdeki çılgın seçeneklerden istediğinizi sipariş ediyorsunuz. Sonra size bir numara veriyorlar, numaranız okununca gidip yemeğinizi alıyorsunuz. Gerçekten muhteşem deniz ürünü fırsatı diyebilirim buna, seviyorsanız gidin yiyin bence...  Bu arada, sırada yaklaşık 1 saat beklemeyi de göze alın (haftasonu akşamları), ancak sırada beklerken sempatik garsonların size beyaz şarap ve karides servisi yapacağını da belirtmekte fayda görüyorum.








Ben bir akşamı da arkadaşımın İtalyan arkadaşlarının misafiri olarak geçirdim. Yani yemeği onlar pişirdi ve klasik olmaması adına pizza ya da makarna yapmadılar. Hepsi ev yapımı ve muhteşemdi. Ayrıca domates soslarından limoncellolarına kadar hepsini aileleri kendileri yapıp yolluyormuş. Yani genel aile yaklaşımı bizdekine oldukça benzer :) Yemekler ve sunum konusunda çok hassaslar. Hem lezzet, hem de görüntüye önem veriyorlar. Ve evet İtalyan'lar ağızlarının tadını biliyorlar :)


Prosciutto e Melone


Adını hatırlayamadığım sebze türlüsü :) İçinde capari ve çam fıstığı bile var :) Üzerinde fesleğen olmadan servis edilmiyor :)


Sicilya'nın Marsala şarabıyla pişirilmiş tavuk gögsü


Bir de çikolatalı kek vardı ama resmi atlamışım :) Çikolatalı kekin üzerine kahvede eritilmiş bitter çikolata döküp servis ettiğini de söylemeliyim sanırım... Gerçekten ağızlarının tadını biliyorlar :)

Dondurma için önerim Grom. Zaten önünde kuyruk olduğunu göreceksiniz. Bir yerde kuyruk varsa ve kuyruktakiler İtalyanca konuşuyorsa oradan yenir :) 1 haftada edindiğim en önemli kazanım :) Grom şehrin birkaç yerinde var, karşınıza çıkacaktır.

Kahvaltıyı genelde evde yaptık ama 1-2 gün Princi Bakery'e gittik. Çeşit çeşit pastane ürünleri, hepsi çok güzel ve lezzetli. Bu arada İtalyanlar Cafe Latte, Cappuccino gibi kahveleri sadece kahvaltıda içiyorlar. Günün ilerleyen saatlerinde sadece Espresso ve hadi sizin hatırınız için belki Espresso Macchiato :) Yani öğle yemeği sonrası Cafe Latte derseniz bir garipsiyorlar, sonra turist olduğunuzu anlıyorlar zaten :) Kahve için de Piazza del Carmine'deki Marc Jacobs Cafe'yi önerebilirim.




Kahve demişken Milano'dan meşhur Moka makinalarından almadan dönmedim ben. Kendi kahvenizi kendiniz yapın cezvesi :) Çok da başarılı olduğunu söyleyebilirim. Öneri ile Bialetti marka aldım, en iyisi buymuş :) Evde yapıp yapıp içiyorum, aptal ve hantal filtre kahve makinalarından daha lezzetli yaptığını söylemek mümkün. Rengarenk olması da ayrıca cezbedici, ben kırmızı olsun üç kuruş fazla olsun mantığıyla kırmızı aldım. :)



Gece Hayatı

Corso Garibaldi'nin sonunda (Corso Como'ya geçerken) haftaiçi bile gittiğinizde sokakta insanların olduğu bir bölge göreceksiniz. İşte insanlar akşamları buraya gidiyorlar çevredeki kokteyl barlardan içkilerini alıp kapının önüne çıkıp orada takılıyorlar. Saatlerce orada durup muhabbet ediyorsunuz. Gerçekten keyifli bir ortam olduğunu söyleyebilirim. Milano'ya gittiyseniz akşamlarınızı yemek sonrası burada geçirin, bence şehrin en keyifli yeri ve aktivitesi buydu. (Bu arada Garibaldi'nin sonunda Eataly'de var ama İtalya'da her yer Eataly olduğu için beni ayrıca cezbettiğini söyleyemem.)

Gece kulübü olarak bir denemem oldu; Cavalli Club. Sempiona parkının hemen yanındaki kulüp müzik vs olarak oldukça başarılıydı. Fakat bir süre sonra taşkınlık konusunda İtalyanların Türklerden de kötü olabileceğine kanaat getirmeye başlayıp mekanı sadece sosyolojik olarak ele almaya ve farklı ülkelerden insanların davranış şekilleri arasındaki belirgin farkları yorumlamaya falan başlayınca mekandan ayrılmamız gerektiğini anladık :))) Mekandaki çoğunluk olan milletleri kısaca özetlemek gerekirse ne demek istediğim netleşir sanıyorum; İtalyan, İngiliz, Rus...


MAGGIORE GÖLÜ

Milano'ya kadar gelmişken hemen yanı başındaki göllere gitmeden olmaz. Como çok turistik hale geldiği için Maggiore'ye gitmeye karar verdik. (Buna ben kanaat getirmedim elbette İtalyanlar dedi :) ) Biz araba ile gittik, ancak tren ile de gidilebiliyormuş. Göle girmek için Stresa'ya gittik. Stresa'da plajlar var ama oraya gittikten sonra Stresa'dan kalkan tekneler ile hemen yakındaki adalara gitmek daha mantıklı geldi bize.

Isola Bella ve Isola Pescatori'ye gittik. Pescatori'de göle girdik. Su buz gibiydi ancak çok güzeldi. Adada dar sokaklar, çiçekler, taş evler gerçekten çok güzel. Ayrıca Spensa'daki otellerin hepsinin balkonları kırmızı sardunyalar ile süslenmiş. Görüntü o kadar keyifli ki bakmaya doyamıyorsunuz.









Milano'ya gitmişken bir gün uzaklaşıp Spensa'ya gitmenizi ve Maggiore'nin buz gibi suyuna girmenizi öneririm. :)




Kısacası Milano da, çevresi de güzel ve keyifli... :) İnsanları güzel, yemekleri güzel, göl güzel. Gidilir, gezilir, yenir, içilir, yüzülür, alışveriş yapılır derim ben...

Keyifle...


Magnet
Son olarak magnetlerin bir gezi için bende ne kadar önemli yeri olduğunu şu yazımda anlatmıştım.

Milano ve Maggiore benim için Vespa demek. Vespa ile özgürce gezmek... Magnet seçimlerim de şöyle;




2 yorum:

  1. Italya'nın pek çok şehrine gittiğim halde Milano'ya nedense hiç gidesim gelmemişti. Yazınızı okuyunca bir gidip görmeli dedim diye düşündüm...Teşekkürler.

    YanıtlaSil