15 Ekim 2014 Çarşamba

PART 1 - KENYA - NAIROBI - MASAI MARA

Bunu nasıl anlatmalı hiç bilemiyorum, nasıl başlamalı, nereden devam etmeli... Öncelikle şunu söylemeliyim, ben bundan önce hiç tatil yapmamışım, dünyada hiç bir yer görmemişim gibi hissettim. Ve dünyanın aslında ne kadar farklı ve ne kadar da büyük olduğunu, yapacak, görecek ne kadar çok şey, yer olduğunu fark ettim. Kısacası sanırım Afrika ruhumu, ufkumu açtı benim... Ayrıca bundan sonrası için tüm tatil planlarımı değiştirdi. Avrupa'yı bitirdi örneğin. Gerçi Avrupa zaten bitmişti ama daha da bitirdi. Nereyi görmeliyim, sırada neresi olmalı diye düşünmeye itti beni Afrika... Aslında zaten gezmeden duramayan ruhumu iyice gezme meraklısı yaptı. Artık hayat bana daha bir "Wanderlust"!

Önce planlama kısmı ile başlamalıyım sanıyorum. İki kişilik bir geziydi bizimki, turlara bir süre baktıktan sonra biz turdan daha iyisini planlarız diyerek giriştik işe ve ilk iş olarak Nairobi gidiş, Dar Es Salaam dönüş uçak biletlerimizi aldık. Sonrası ortasını doldurmaktı, internet araştırmaları ile tura Masai Mara'da safari ile başlayıp (Bunun için gideceğiniz tarihe göre hayvanların nerede olduğunu kontrol etmeniz gerekiyor. Kuraklık durumuna göre Masai Mara ya da Serengeti'ye gitmeniz daha çok hayvan görmek açısından önemli) oradan Tanzanya'ya geçmeyi, Tanzanya'da Ngorongoro Krater gölü sonrası Zanzibar'a giderek denizin tadına varmayı kendimize uygun bir rota olarak belirledik.

Internetten araştırıp Safari için yerel tur bulmaya çalışırken, arkadaşımın şirketinin Kenya ofislerinin çalıştığı turizm şirketini öğrendik ve oradaki tüm tatil planımızı onlara anlattık. Onlar da bizim anlattığımız plan üzerinden bize kusursuz bir detay çalışma yaptılar, oteller, ara transferler hepsi için seçenekleri sundular. Açıkçası gitmeden önce bir miktar kuşkum vardı, kağıt üzerinde süper görünen planın orada aksaklıklara uğrayacağını düşünüyordum ama Rickshaw beni yanılttı - çok şükür :) Turizm acentasının adı Rickshaw. Kuşkusuz öneriyorum, Afrika seyahat planınız varsa direk temasa geçebilirsiniz.

Başlayacak olursak 6,5 saatlik bir uçuş ile Atatürk Havalimanından Nairobi'ye varıyoruz. Nairobi'de bizi rehberimiz Michael karşılıyor ve konaklamak üzere direk olarak otelimize ulaştırıyor. Otelimiz Southern Sun Mayfair. Daha otel girişince bahçede bir kurbağa ile karşılaşıyoruz. Ufak çaplı bir kriz yaşıyoruz odaya girerken, sonra Afrika'da olduğumuzu ve hayvanlara alışmamız gerektiğini fark ediyoruz :) İlk gün kurbağa ile macera yaşarken son günlerde geldiğimiz noktayı tahmin edebiliyorsunuzdur sanıyorum...

Nairobi aslında bizim için geçiş noktası, 1 gün geçirip ertesi gün Masai Mara'ya doğru safari macerasına başlayacağız. Sabah kahvaltıda Artcaffe'ye gidiyoruz, bu cafe Nairobi'de bir çok yerde var. Yemekleri ve kahveleri oldukça iyi. Diğer önerilen cafe de Nairobi Java House, biz gitmedik ama onun da iyi olduğunu söyleyenler oldu.

Oradan meşhur Massai market'a gitmek istiyoruz. Bu pazar yeri haftanın her günü farklı bir yerde kuruluyor. Bu nedenle internetten o gün nerede olduğuna bakmanız gerekiyor. Bizim gideceğimiz Cuma günü pazar Village Market denilen bir yerdeydi. Taksi ile cafe'den direk olarak pazara gidiyoruz. Pazar yeri çok keyifli bilimum hediyelik eşyaları buradan bulabiliyorsunuz. Pazar yerini bulabileceğiniz internet sayfası için tıklayabilirsiniz. Pazarda pazarlık etmeyi aman unutmayın.





Kenya'daki akşam yemeğimizi  konuştuğumuz ve bilen herkesin önerdiği Carnivore'de yiyoruz... Bu çok farklı bir deneyim gerçekten. Adından da anlaşılacağını insanın etobur olduğunu kanıtlama yeri Carnivore. Önce Dawa isimli bir içki ile başlıyoruz, votkalı Mojito gibi tadı. Lime, şeker, votka, her derde deva olduğunu söylüyorlar. Üzerine başlangıç için atıştırmalıklar, çorba ve sos-salata büfesi geliyor. Sonra ise alabildiğine et, sırayla getirip tabağınıza koyuyorlar. Masadaki bayrağı indirene kadar getirmeye devam ediyorlar. Ne zaman ki siz doydum diyorsunuz, bayrağı indiriyorsunuz. Yediklerinizin arasında timsah, zürafa, deve kuşu gibi hayvanların etleri de var. Yemek sonrası tatlı (yer kalırsa) ve Kenya kahvenizi içebilirsiniz.












Restaurant çalışanları çok keyifli ve çok sempatik, her cümleleri Hakuna Matata ile bitiyor. Bu kelime grubunu Kenya ve Tanzanya gezinizin her yerinde duyacaksınız.Takma kafana, hayatı yaşa tadında bir anlam çıkarabilirsiniz. (Don't worry, be happy) Burada insanlar bunu sadece cümlelerde kullanmıyor, gerçekten hayatı bu şekilde yaşıyorlar. Gerçekten takmıyorlar ve mutlular. Nairobi'ye giderseniz burada yemek yiyin, umarım bir doğum günü kutlamasına da denk gelirsiniz. Pasta ile birlikte tüm garsonların toplanıp söyledikleri şarkıları dinlemek çok keyifli oluyor.


Carnivore sonrası otele gitmeden Michael bize içki içmeden otele dönmeyin diye bir öneride bulunuyor :) Önerisi üzerine Aqua Blue isimli bir bara gidiyoruz. Dışarıda bizi bekliyor, anlaştığımız saatte gelip yine alıp otelimize geri ulaştırıyor. Afrika'da insanlar size yardımcı olmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Keyifle Tusker biramızı içiyoruz ve dans eden Afrikalı'ları izleyip otelimize doğru devam ediyoruz, zira ertesi gün 7'de safari için Masai Mara'ya yola çıkacağız.

Safari yolunda Ocaliptus ağaçlarının aralarından ilerliyoruz. Bu sefer rehberimiz Paul, 2 gün boyunca safariyi onunla yapacağız. Yol yaklaşık 5 saat sürüyor. Arada alışveriş yapmak üzere duruyoruz ve hediyelik eşya bakıyoruz. Burası tatil boyunca kendimizi rahatsız hissettiğimiz tek yer, çünkü satıcılar çok yapışkan. Ve ayrıca söyledikler fiyat ile ikna oldukları fiyat arasında 1/10 fark var. Ne kadar kazıklayabilirlerse... Bir de en son sattığı fiyatı kabul ettikten sonra sizden ayrıca gizli para istiyor, patrona belli etmeden satıcının cebine de bir miktar para veriyorsunuz. Sonuçta verdiğiniz toplam para oldukça ucuz ama konu paradan çok davranış şekli olduğundan gerçekten çok rahatsız edici olduğunu söylemem mümkün.



Safari öncesi Masai'lilerin kaldığı bir köye gidiyoruz. Kapıda karşılıyorlar bizi, evlerini köylerini gezdiriyorlar. Önce kadınlar hoşgeldiniz dansı yapıyor, sonra evleri geziyoruz, daha sonra bize nasıl ateş yaktıklarını gösteriyorlar ve en son olarak da erkeklerin dansı ile gezi sona eriyor. 

Yaşadıkları yerler gerçekten çok korkunç, küçücük bir yerde oda sayılmayacak alanlarda uyuyorlar. 1 odada (oda toplam maksimum 1m2) 0-5 yaş arası çocuklar, diğerinde ise anne-baba yatıyormuş. Geri kalan çocuklar ise dışarıda yatıyormuş. Bu arada dışarısı dediğim yer bildiğiniz Safari alanının içi yani hayvanların olduğu alan. Saldırı oluyor mu diye sordum, insanlara değil ama onların beslediği keçi, koyun gibi hayvanlara saldırı olabiliyormuş. Bu nedenle köyün etrafı koruma amaçlı çitlerle çevrili. Köyde çitleri erkekler, evleri kadınlar inşaa ediyormuş. Köydeki çocuklar gerçekten çok tatlı, her tarafları sinek ve pislik içinde ama onlar genelde gülüyor... Kabul edilmiş bir çaresizlik var insanlarda ve mutlular bu çaresizliğin içinde. Arada şehre gitmeyi tercih edenler oluyormuş ama pek mutlu olmadıklarını söylediler. Bizi gezdiren Masai'li köyde iki kadınla evlenebildiği için orada yaşamanın daha iyi olduğunu iletti :) Köyün en güzel kızı ile evlenmek için bazı oyunlar oynuyorlarmış, kazanan erkek en güzel kızı alıyormuş. Yine aynı Masai'li iki karısının da çok güzel olduğunu iddia etti. :)






Kadınların dansı...




Ateş yakma süreci :)





Erkeklerin dansı...





Evet köy oldukça etkileyici ama bir yandan da rahatsız edici bir durum var. Sanki çok yapay her şey. Yani gezerken gerçekten o şekilde yaşıyorlar mı, yoksa bu bizim gibi turistler için yapılmış bir pazarlama çalışması mı pek emin olamıyorsunuz. Sonradan öğrendiğimize göre gayet gerçekmiş ancak sanırım bir süre sonra onlar da bu işten para kazanmanın keyfine vardılar...

Köyden ayrılıp kampa yerleşmek üzere ilerliyoruz. Kalacağımız yer Mara Leisure Camp. Adının kamp olduğuna bakmayın bildiğiniz tatil köyü. Sadece otel odanızın dış cephesi bezden :) Yemekler sabah-öğle ve akşam açık büfe. Safariye gitmeden kahvaltınızı yapıp çıkıyorsunuz, genel olarak öğlen yemeğini safaride sandviç şeklinde yiyorsunuz ve akşam da yemeğe geri geliyorsunuz. Otel ekibi çok sempatik. Gece 12'den sonra otelde elektrik yok. Bu nedenle öncesinde telefon, fotoğraf makinesi gibi ekipmanları şarj etmeniz gerekiyor.







Odamızın kilidi :)


Otele yerleşip öğle yemeğimizi aldıktan sonra ilk gün Safariye çıkıyoruz. Hayvanları hayvanat bahçesinde görmeye alışmış bir millet olarak kocaman ve doğal bir parktan hayvan görmeye gitmek biraz garip geliyor. Hayvanlar haliyle dağınıklar ve onları görmek biraz da sizin şansınıza kalmış. Denk gelmeniz gerekiyor. Biz fena bir safari geçirmedik sanıyorum. Parkın içerisinde kendinizi NatGeoWild belgeselinin içerisinde buluyorsunuz. Bu arada belgesel çekmek için gerçekten ciddi sabır gerektiğini anlıyorsunuz.

Gezmeye başlar başlamaz geyikler, impalalar, zebralar ve antiloplar ile karşılaşıyorsunuz. Zaten bir süre sonra bu hayvanlar size keyif vermemeye ve normal gelmeye başlıyor ve sıkılıyorsunuz :) Bir de hani belgesellerde aslan saldırısı görünce üzülüyordunuz ya, üzülmeyin. O kadar çoklar ki arada bazılarının da yenmesi gerektiğini anlıyorsunuz :) Doğada gerçekten güzel bir düzen var. Ve o hayvanların da avlanılması gerekiyor :)

Arada zürafa ve fillere rastlıyoruz. Onlar daha büyük bir etki yaratıyor bizde. Zürafaların sakinliği ve büyüklüğü, fillerin hantal ve umursamaz tavırları dikkat çekici :)

Bu arada Afrika'da safariden beklentiniz Big 5 tabir edilen beş hayvanı görmek; Aslan, Leopar, Buffalo, Fil ve Gergedan. Biz üç tanesini görebildik. Leopar çok utangaç olarak niteleniyor, sayıca çok olmasına rağmen malesef karşımıza çıkmadı, genelde insan ve araç olan yerlerden uzak duruyorlarmış. Aynı şekilde gergedan da göremedik, insanlar boynuzları için avladıklarından sayılarında ciddi azalma varmış. Leopar yerine çita gördük, bu nedenle biz kendi adımıza 3,5 saydık gördüklerimizi :)
















Aslanları aşağıdaki gibi yatarken görüyoruz genelde. Gerçekten hayatımda bu kadar tembel bir hayvan görmedim. Nasıl kral olmuş diye düşünmeden edemedim. Bir tanesine avlanırken rastladık, tam belgesel sahnesine denk geldik derken antilopun iki adım geri çekilmesi ile yatıp uyuma kararı aldı aslanımız :(


Sırtlanlar çok çirkin ve sürekli leş peşindeler. Av bulduklarında gülme benzeri bir ses çıkarttıkları için gülen hayvan da diyorlar onlara.






Gördüğümüz ilk su aygırı, sadece kafasını göstermeyi uygun buldu :) Sonra daha büyük bir grupla karşılaştık.




Balayında bir aslan çifte rastladık ancak aslanların tembellikleri görüleceği gibi balayında da devam ediyor, hep yatıyorlar. Arada bir birbirlerine yaklaştılarsa da sonrasında yine uyumayı tercih ettiler. :)





Ve çita ile karşılaşmamız... Bir sürü arabanın bir tepede durduğunu görünce hemen oraya gidiyoruz, tam yine yatan bir aslan bizi karşılayacak derken bir çita ile karşılaşıyoruz. Bir süre kendisini fotoğrafladıktan sonra hayvan yavaş yavaş arabalara doğru gelmeye başlıyor, ne yapacak acaba diye beklerken bir anda yanımızdaki arabanın kaportasına atlayıp bize poz veriyor.

Fotoğraflama işleminin ardından bizim rehber aracı çalıştırıyor, panik oluyoruz öbür arabayı orada çita ile mi bırakacağız diye. Ama anlıyoruz ki çita da kedi gibi, araç çalışınca iniyormuş aşağıya :) Bir hayli arkadaş canlısı bir hayvan olduğunu söyleyebilirim.






Çitanın ardından dere kenarında timsahlarla karşılaşıyoruz. Az önce bir zebra sürüsü karşıdan karşıya geçmiş ve fire vermemeyi başarmışlar. Timsahlar uyku halinde :)









Yaban domuzu emzirirken :) Pek de çirkin gerçekten :)



Bunlar dışında bir sürü kuş da var parkta. Ben pek kuş sever olmadığım için açıkçası ilgimi çekmediler. Kanarya dışında kuş sevmiyorum :) Sizin ilginizi çekiyorlarsa gittiğinizde bir çok kuş cinsini de göreceğinizi söyleyebilirim.

Hayvanları bu kadar yakından ve kendi doğal ortamlarında görmek muhteşem bir duygu. Masai Mara bizi büyülüyor. Doğanın düzenine hayran kalıyoruz. 1,5 günün sonunda safarinin Kenya bacağını tamamlıyoruz böylece.

Şimdi Kenya'dan Tanzanya'ya gideceğiz ve Ngorongoro krater gölünde devam edeceğiz Safari'ye... Nairobi'ye geri dönüyoruz. Fikir sahibi olmanız adına Nairobi'den ve yoldan bazı fotoğraflar koymakta fayda görüyorum. Dükkanlara bakarken kendinizi bir çizgi film kasabasında hissediyorsunuz. Bu arada yol boyu sizi kim görse el sallıyor. ben hiç bir çocuğu es geçmedim, hepsiyle karşılıklı el salladık :)












Gezinin geri kalanı Tanzanya Arusha-Ngorongoro ve Zanzibar'da devam ediyor.


Magnet

Bu gezinin magneti malesef bulunamadı, Kenya'da magnet kavramı yok. En son şu aşağıdakini bulabilince mecburen onu aldım.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder