18 Şubat 2015 Çarşamba

RADİKA - KOŞUYOLU


Uzun zamandır yazmak isteyip yazamadığım bir yere geldi sıra Koşuyolunda sakin, sessiz ve kendinizi Ege’de hissettiren ortamı ile Radika…



Koşuyolu özellikle son dönemlerde Anadolu yakasında sıklıkla tercih edilen bir yer olmaya başladı. (Belki uzun zamandır insanların farkında olduğu bir yerdi ama ben de yeni keşfetmiş olabilirim tabii J )

Ceviz Ağacı, Kirpi Café, Parfe Mio benim de özellikle tercih ettiğim yerler arasında. Ama ilk sırayı her zaman Radika’ya veririm. Öncelikle Radika Ege evi formunda, gerek yemekler, gerek de ortam itibariyle zaten kendinizi Ege’de hissediyorsunuz. Restaurant’ın güzel tarafı, hem sabah kahvaltısı, hem de de akşam Meze-Balık olarak tercih edilebilir olması.


Kahvaltıda serpme kahvaltı sunuyorlar. Kahvaltıda 5 çeşit peynir, salatalık-domates, tereyağ, zeytin, çeşitli reçeller, bal, kaymak, menemen, girit böreği, sucuk ızgara, ızgara hellim peyniri ve sınırsız çay servisleri var. Ücreti kişi başı 23 TL.



Akşam yemeğinde ise sınır sizsiniz. Özellikle karışık ege otları denemesi gerekenlerden. Ne zaman gitsem balığa gelene kadar mezelerle doymuş oluyorum. Ama mezeler zaten muhteşem. Levrek marin, ahtapot ızgara, fener kavurma, kalamar kokoreç denenmesi gerekenlerden.

Kısacası sakin, keyifli ve güzel bir yemek için tercih edebilirsiniz Radika’yı.

Afiyetle...

10 Şubat 2015 Salı

İTALYA - VENEDİK

Son Güncelleme: 2015

Ben daha önce neden yazmamışım acaba Venedik'i?. Aslında ilk gidişim değildi ama sanıyorum mecbur kalmazsam son gidişim oldu. Yanlış anlaşılma olmasın, kötü olduğundan değil de yeter yani. Temmuz sıcağında gördüm, karnavalda gördüm bence daha da görmeye gerek yok :) Kısacası bence Venedik tek görümlük bir şehir ama en azından bir kere görmenizi tavsiye edebilirim.

Venedik güzel, bir kere her şeyin ötesinde bir şehrin böyle küçük sokaklardan, kanallardan oluşması bile içerisinde gezerken, sokaklarında kaybolurken güzel bir his veriyor size. Hani şu sokaklarında kaybolun klişesi Venedik'te klişe değil. Gerçekten en büyük keyfi kaybolunca aldığınızı söyleyebilirim. Bu arada zaten o kadar karışık ve iç içe ki sokaklar kaybolmama olasılığınız da neredeyse yok.

Dediğim gibi ilk gidişim Temmuz ayındaydı ki sıcak gerçekten zorlayıcıydı. Tabii gondol sefası yapmak, kanallarda dolanmak için güzel bir hava olduğu söylenebilir. Bu sene yaptığım ise daha karnaval gezisiydi. Aslında Venedik karnavalının neden Şubat ayında olduğunu da sorgulamadım değil. Yani Brezilya'ya özendiler desem, bir noktada Kuzey Yarım kürede olduklarını biliyorlardır herhalde, yani Şubat'ta kış var malum. Neyse anlaşılacağı üzere soğuktu. İlk 2 gün yağmurlu olduğu için şehri sel bastı. Ama keyifliyfi. Yani şehir insanının su baskınına olan alışıklığı ve hemen adaptasyonu bile bence oldukça etkileyiciydi. İstanbul'da yağan ufacık bir yağmurda yaşanan kaosa kıyasla inanılmaz organize bir toplum olduğunu söylemek mümkün. Zaten gel-git şeklinde olduğu için sabah sular altında gördüğünüz yer iki saat sonra kupkuru olabiliyor. Sizin sadece ilk bulduğunuz mağazadan plastik bot almanız ve bu tip durumlar için kurulan platformlarda yürümeniz gerekiyor. (İlk gün platformları karnavalda kostümlü yürüyüşün yapılması için kurulduğunu sanmıştım, ama yağmuru görünce anlamam uzun sürmedi :) )






Neyse şehri anlatmaya geçecek olursam öncelikle havalimanından Venedik'e gitmek için iki opsiyonunuz var, merkeze varışı 25-30 dakika süren gidiş geliş 220 Euro olan özel botlardan kiralamak ya da ortak kullanım olan ama merkeze varışı 1,5 saat süren kişi başı 27 Euro olan Alilaguna botlarına binmek. Bütçe ve rahat anlayışınıza göre dilediğinizi seçebilirsiniz. Bu botlar ile San Marco'ya gidip otelinize yerleşebilirsiniz.