10 Ocak 2016 Pazar

HOLLANDA-AMSTERDAM

Kanallar ve bisikletler şehri, Kuzeyin Venediği, Özgürlük dünyası, Amsterdam...

Amsterdam'ın bence en etkileyici yani özgürlük kavramı. İnsanlar bu kadar özgürlüğün ve sınırsızlığın içinde kendi sınırlarını saygı çerçevesinde oturtmayı başarmışlar. Kuralları kaldırmışlar ama "insana saygı" kavramını o kadar iyi yerleştirmişler ki kuralsızlığı hiç bir alanda hissetmiyorsunuz. Belki de asıl başarı burada... 

Neyse güzel bir şehir, yaşanılabilir bir şehir bir de bu kadar soğuk olmasa... İki kere gitme fırsatım oldu, biri Aralık, biri Şubat ayındaydı. Soğuk konusunda biraz ben de kaşınmışım sanıyorum :)

Şehrin içinde bir çok kanal ve bunları birbirine bağlayan yüzlerce köprü bulunuyor. Son öğrendiğime göre 161 kanal ve bunları birbirine bağlayan 1281 köprü varmış. Kanalların kenarında muhteşem Amsterdam evleri görülmeye değer. Evler o kadar güzel ve yer yokluğundan o kadar değerli ki daha çok ev yapılabilmesi amacıyla evlerin tamamı oldukça dar cepheli yapılmış. Tabii evler dar olduğu için mobilyalar merdivenlerden taşınamadığından evlerin üzerinde kancalar bulunuyor ve mobilyalar dışarıdan taşınıp pencereden eve sokulabiliyor.

Bu evleri en iyi görebileceğiniz seçenek elbette kanallarda dolaşabileceğiniz botlar, bir kanal turu almanızı kesinlikle öneririm. Hava ne kadar soğuk olursa olsun, o kadar etkileyici ki. Etkilenmek için yazın püfür püfür bir havada gezmeniz gerekmiyor yani.





Amsterdam'da görmeden dönmemeniz gereken müzeler; Rijksmuseum ve Van Gogh Museum. Van Gogh müzesini gezerken ona ait tablolar, mektuplar ve çizimleri görmenin yanı sıra Van Gogh'un ıstıraplı hayatına da tanıklık edebiliyorsunuz. Ben iki müzeden de çok etkilenmiştim, görmeden dönmemenizi öneririm.

Benim her iki gidişimde de gitme fırsatı bulamadığım ancak gidenlerin çok etkilenerek geri döndüğü Anne Frank House da görülmesi gereken yerler arasında. 1942 yılında Alman'ların Yahudileri yakalayıp toplama kamplarına yollamaya başlamasıyla birlikte Frank ve Van Pels aileleri bu evde saklanmaya başlıyorlar. 25 ay saklandıktan sonra yakalanıyor ve sadece Otto Frank kurtulmayı başarıyor. Otto'nun kızı Anne 1945 yılında Bergen-Belsen toplama kampında ölüyor. Ancak Anne'nin bu yılları anlatan günlüğü onu 2. Dünya Savaşının unutulmazları arasına yazdırıyor. Bu evde Anne'nin ve ailenin hayatına ve saklanma yıllarına dair bir çok detaya ulaşabilirsiniz.

Şehrin ana meydanı Dam Square zaten görmeden dönmeyeceğiniz yerlerden biri, çünkü şehrin tam kalbinde bulunuyor ve oldukça büyük bir meydan. (Büyük derken yanlış anlaşılma olmasın, Amsterdam kadar küçük bir şehir için büyük bir meydan) Özellikle hafta sonları burada bir çok gösteri izleyebilirsiniz. (Her bir köşede bir sokak sanatçısı görmeniz mümkün.) Hemen meydanın yanında Kalverstraat isimli caddede gezip tüm alışverişinizi yapabilirsiniz. Şehrin ana alışveriş caddesi burası.


Benim diğer sevdiğim meydan ise Rembrandtplein. Hele yılbaşı döneminde gittiyseniz rengarenk süslemeler eşliğinde meydanda oturup biranızı yudumlayabilirsiniz. Bu arada Amsterdam'da herkes bisiklete biniyor. Her yerde bisikletli birilerini görüyorsunuz ve şehrin her yerinde bisiklet yolları var. Bu kırmızı bisiklet yolları çok önemli, yaya olarak oralardan kesinlikle yürümemeniz gerekiyor. Aksi halde bir bisiklet kazasına kurban gidebilir ve suçlu duruma düşebilirsiniz. Zira bu yollarda hep bisikletliler haklı. Bizim gibi bisiklet kavramına alışkın olmayan turistler zaten hemen kendini belli ediyor ve sürekli bir bisiklet kornası ile karşı karşıya kalıyor.






Central station'ın hemen yanında bir bisiklet parkı da var. Park mı demeli, mezarlık mı bilemedim. İçerideki bisikletlerin bir çoğu sahipleri tarafından bulunamadığı için yıllardır orada duruyormuş.

                                

Tabii meşhur Red Light District'i görmeden Amsterdam'a gitmiş sayılmıyorsunuz tahmin edersiniz ki. Bu sokakta bulunan bir çok dükkanın camlarında kabinler ve bu kabinlerin içinde de hayat kadınları bulunuyor. Tabii sokak hayat kadınları ile pazarlığa gelen insanlardan çok Red Light District'i görmeye gelen turistler ile dolu. Ancak özellikle akşam saatlerinde yan kesiciler nedeniyle güvenli olmadığı söyleniyor ve gidilmemesi öneriliyor. Fazlaca turistik ve kalabalık olduğu için bana çok da güvensiz gelmedi açıkçası. Gece Taksim'de gezebiliyorsanız burada gezmemeniz için bir sebep yok.

Hollanda bildiğiniz gibi yel değirmenlerinin ülkesi, yollarda bir çok yel değirmeni de görüyor olacaksınız zaten. İnsanlar genelde seviyor yel değirmeni ile fotoğraf çektirmeyi, gitmişken çektirin bari...


Özgürlükler şehri Amsterdam'da denemek isteyenler için Coffeeshop'larda marihuana içmek legal. Zaten şehirdeki hediyelik eşyaların çoğunun üzerinde cannabis bitkisinin resmini görebilirsiniz. En meşhur ve en eski coffeeshop Bulldog


Şehirde bir çok Arjantin Steak restaurant'ı var. Bunlarda  Arjantin Steak yemenizi ve House Wine içmenizi şiddetle tavsiye ederim. Ben Gauchos'da yedim, pişman olmadım :) Ben ısrarla bunun Londra'da denediğim Gaucho ile aynı restaurant olduğuna kanaat getirdim ama sanırım değildi :) Neyse ikisi de güzeldi, ikisine de gidebilirsiniz.

Ayrıca Hollanda peynirleri ile ünlü olduğu için oradan peynir almanızı tavsiye ederim. Albert Cuypmarkt isimli pazar bunun için oldukça iyi bir seçenek. Ancak ayrıca alışveriş caddesi olan Kalverstraat üzerindeki herhangi bir peynirciden de alabilirsiniz. Örneğin Amsterdam Cheese Company oldukça güzeldi.

Pazar demişken laleleri ile meşhur Hollanda'dan Çiçek Pazarına gitmeden dönmek olmaz. Ben de gittim hatta lale tohumu aldım ve Türkiye'de diktim, ancak malesef başarılı olamadım. Sırf o rengarenk çiçekleri görmek için bile Bloemenmarkt'a (Flower Market) gidin. Bu arada tohum getirip tutturabilenler de oldu, elinizin gücüne kalmış sanıyorum.


Amsterdam'a gitmişken bir de Volendam'a gidebilir, bu küçük yeri gezip o küçük, sevimli evlerin içinde kaybolabilirsiniz.

                                   

Volendam'da da ufak peynir/ayakkabı (clogs) fabrikalarından birine gidip rengarenk ve çeşit çeşit peynirlerin içerisinde kaybolmak ve tahtadan ayakkabı yapımını izlemek değişik bir deneyim olabilir. Ben Simonehoeve diye bir fabrikaya gitmiştim, gayet güzel bir turdu.

Fabrikalar dışında Cheese Factory Volendam en çok peynir çeşitini bulabileceğiniz yer. 






Hemen sahildeki balıkçıdan türlü deniz ürünlerini alıp denemenizi de öneririm.


Peynir ve ayakkabı fabrikası



Giriş cümleme geri dönecek olursam, insan özgürlükler içerisinde de toplumsal ahlak ve saygıyı ayakta tutabileceğini anlıyor bu şehirde. Kuralların çok daha katı olduğu bir çok yerde aksi şekilde saygısızlık temelinde suçun kol gezdiğini görünce, acaba biz neyi yanlış yapıyoruz diye durup düşünüyor insan... Avrupa'da kendimi, ülkemi ve içinde bulunduğum toplumun anlayışını en çok irdelememe sebep olan şehir belki de bu yüzden Amsterdam...

Keyifli geziler...

Magnet
Son olarak magnetlerin bir gezi için bende ne kadar önemli yeri olduğunu şu yazımda anlattım.

Bu gezinin magneti şöyle;


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder